


Ayyy napacağım bu çabuk sıkılma huyundan nasıl vazgeçireceğim.Öyle sevdim ki Ebru’yu anlatamam, çok zarif, çok candan, gözlerindeki ışık, hani derler ya ilk görüşte kanım kaynadı diye evet işte aynen öyle oldu. Ebru bana bir ün bir mail atmıştı, o zamana dek yazılarımıza yorum yapıyorduk hep, dedi ki sana bir hediyem var kabul edersen şayet çok mutlu edersin beni, gönderirim sana. Oradan konu açıldı, Rima gözünden rahatsızlandığında Central Hospital’a getirmişti Ebru Rima’yı yoksa buralarda mı oturuyorsun, neredesin derken, gönderme buluşalım demiştim. Nitekim bugün o mailler neticesinde bir araya geldik. Ebru hediyesini verdi ayrılmadan, nasıl nasıl mutlu oldum anlatamam, kendi elleriyle öyleeee güzel şeyler yapmış ki. Öyle mutlu etti ki beni.
Akşam heyecan içinde günümü anlattım Reha’ya ve anneme, gösterdim Ebrucuğumun yaptıklarını, bayıldılar onlarda. Çektim hemen resimlerini koymalıydım sayfama. Ben fotoğraf çekmede pek başarılı değilimdir, bu nedenle bunlar göründüğünden de güzeller bilesiniz.
Ayaklarıma basamaz haldeyken Müze bitti, Minyatür Odalar sergisine geçtik. Muhteşemdi, harikaydı, o nasıl ince işçilik, o ne sabır işi. 15 Mart'a kadar devam etmekte sergi, şiddetle tavsiye olunur gidiniz, görünüz.
Akşam bizimle yemek yedikten sonra, oyun odasına gidiyoruz, oyuncakları ile oynuyor, alt alta üst üste yuvarlanıyoruz, sırtıma biniyor dıgıdık yapıyoruz, top oynayıp, goool yapıyoruz, ikimizde deşarj oluyoruz, sonra ben koltuğa uzanıp haberleri izlerkende o önce ayaklarımı gıdıklıyor gülüşüyoruz sonra kendine oynamaya başlıyor, ardından oyundan sıkılıp tırmanmaya başlıyor, bak düşersin, kafa küt olur diyorum anlıyormuş gibi bakıyor, dikkatlice iniyor aferin oğluma diyorum gülüyor yine çıkıyor :(