




Pazar Gökşen ve Lal ile tanışmanın mutluluğunun ardından, Pazartesi de Ebru ve Rima ile bir aradaydık. Cem Bey sabah geç uyandığından sabah uykusunu uyumadı, çok uğraştık uyusun diye ama inat etti. Halbuki uyusaydı keyfi yerinde olacak huysuzluk yapmayacaktı ama olmadı. Zuzu’ya vardığımızda dünkü kalabalık ortamdan eser yoktu, harikaydı sakindi. Hemen sonra Ebru ve Rima geldi. Sonra öğrendim ki Keremcim hastaymış, ateşliymiş o yüzden Serap ve Kerem gelemeyecekmiş. Yaaa çok garip yine sanki çok uzun zamandır tanıyormuşum hissi kapladı içimi. Canım Ebru sigara içmediği halde dışarıda oturduk, ben sigaramı içtim bir yandan da kahvelerimizi içtik, sohbet ettik ama doğrusunu söylemek gerekirse çenemin düşük olduğu bir güne denk geldiğinden sürekli konuştum. Rima ve Cem oyun odasına gittiler. Ama Cem uyumadığından vızırdanıp durdu, , sık sık yanımıza dün keyifle oynadığı oyun odasında fazla durmadı, çünkü sıkıldı bile.
Ayyy napacağım bu çabuk sıkılma huyundan nasıl vazgeçireceğim.Öyle sevdim ki Ebru’yu anlatamam, çok zarif, çok candan, gözlerindeki ışık, hani derler ya ilk görüşte kanım kaynadı diye evet işte aynen öyle oldu. Ebru bana bir ün bir mail atmıştı, o zamana dek yazılarımıza yorum yapıyorduk hep, dedi ki sana bir hediyem var kabul edersen şayet çok mutlu edersin beni, gönderirim sana. Oradan konu açıldı, Rima gözünden rahatsızlandığında Central Hospital’a getirmişti Ebru Rima’yı yoksa buralarda mı oturuyorsun, neredesin derken, gönderme buluşalım demiştim. Nitekim bugün o mailler neticesinde bir araya geldik. Ebru hediyesini verdi ayrılmadan, nasıl nasıl mutlu oldum anlatamam, kendi elleriyle öyleeee güzel şeyler yapmış ki. Öyle mutlu etti ki beni.

Akşam heyecan içinde günümü anlattım Reha’ya ve anneme, gösterdim Ebrucuğumun yaptıklarını, bayıldılar onlarda. Çektim hemen resimlerini koymalıydım sayfama. Ben fotoğraf çekmede pek başarılı değilimdir, bu nedenle bunlar göründüğünden de güzeller bilesiniz.
Gelelim bugüne; taaaa 21 Aralıkta buluşmaya niyetlenip buluşamadığımız, Gökşen ve Lal ile buluştuk. Biz önce gittik Zuzu'ya tam otuduk ki anne kız girdiler kapıdan içeri sarıldık öpüştük, çok garip sanki biz zaten birbirimizi hep tanıyorduk :) Lal, Jim diyordu Cem'e, Cem de orada öğrendi Lal'in adını. Lalcik ve Cemtos oyun odasında bizde Gökşen'le bir güzel sohbet ettik. Ara sıra yanımıza geldiler, bir şeyler yediler, sonra yine gittiler oyun odasına. Öyle keyif aldım ki anlatamam. Eee bu bir başlangıç, bundan sonra fırsat buldukça bir araya gelmeyi istiyoruz. Biz sizi çoooooook sevdik Sevgili Gökşen ve Lal.
Evimize geldik Cem uyudu kalktı, hava o ne güzeldi bugün çok uzun zamandır olmadığı kadar güneşli. Böyle olunca dışarı çıksak mı dedik, ama yok trafik pek fenadır, herkes güneşe hasret olduğundan kendini dışarı atmıştır, trafikte takılırız dedik, eee ne yapsak derken, yakınımızda ki ve şimdiye dek gitmediğimiz, Kriton Curi parkına gittik, bu arada biz evden çıkıncaya kadar saat oldu 17:00, ayy güneş gözükmüyor, ağaçlar kapatmış kasvetli ve rüzgarlı bir yer, bir anda hiç cazip gelmedi, bir tur yürüdük ve hemen çıktık, en iyisi sahile gidelim dedik, yanımıza kahvelerimizi de almıştık. Suadiye sahile indik, biraz yürüyüş yapıp güneşin batışını izledik, ayyy bu da pek keyifli oldu. Amaaaaa bu keyifin sonunda Suadiye'den Erenköy'e 1 saatte dönebildik, Trafik kabustu kabus. 
Giymiş minnacık ayağına babasının ayakkabısının tekini, hem de sağ ayağına giymiş sola giymesi gerekeni, bütün evi öyle gezip durdu.

Ayaklarıma basamaz haldeyken Müze bitti, Minyatür Odalar sergisine geçtik. Muhteşemdi, harikaydı, o nasıl ince işçilik, o ne sabır işi. 15 Mart'a kadar devam etmekte sergi, şiddetle tavsiye olunur gidiniz, görünüz.
Buyrun bu da bilgilenmek isterseniz diye : http://www.rmk-museum.org.tr/sergi-2008/index.htmlCumartesi sabahları hazırlanıp Gymboree'ye gidiyoruz ya, her haftasonu, muhakkak, aksatmak yok şayet hasta değilse, işte böyle düzenli başka bir şey yapmadım hayatım boyunca kendim için, ama insan çocuğu için herşeyi yapıyor :) Ama ne var ki bu Cumartesi ana oğul yerine baba oğul olsun istedim, hiç gitmek istemedim, evimde işlerim vardı, birazcıkta ikisi birlikte birşeyler yapsın istediğimden Reha götürdü Cem'i bende resimledim, ama hava soğuk olduğundan koşuşturdular, onlar koşuşturunca bende düzgün poz yakalayamadım. Aaaa evet Cem artık pek araba kullanmıyor, parka bile Raşide teyzesinin elini tutup gidiyor.
Aaaa birde bir ilk söz konusu gerçi ilk geçti 3 oldu bile :) Artık ayakta yıkanıyor, küveti kullanmıyoruz, yere balıklı, termometreli kaydırmaz aldım onun üzerinde duruyor, üzerindeki termometre de sağolsun suyun sıcaklığı konusunda yardımcı oluyor:) duşu veriyorum eline ben onu sabunlarken, saçını yıkarken, o duş ile duvarları yıkıyor :) Süper bir görüntü küçücük, minicik bir adam elinde duş, ayy resmini çeksem koysam, büyüyünce gördüğünde kızar mı ki bana ??
Geçen yazımda uyku arkadaşı “Böcük”ten bahsetmiştim, işte böcük, normalde onunla oynamıyor, sadece yanında yatmasına izin veriyor. Bahsetmiştim ya daha önce akşamları müzik ile uyuyor diye. Selin'le düşündük de acaba İngilizce masallar mı dinletsek uyutmak için, çünkü sabahları BBC'deki çocuk programlarını çok daha ilgiyle izliyor, türk kanallarını o kadar uzun süre takip etmiyor, şimdiden kulağı alışsın diye düşündük. Bir çooook ingilizce masal buldum internetten, CD'ye yazdım ama henüz dinletmedim, kiminle görüşmem gerektiğini bilmiyorum, böyle birşeyin faydası ve zararı konusunda. Ben şimdilik müzik ile devam edeyim, sabahtan sabaha ingilizce de şu aşamada yeter diye düşünüyorum.
Dün iş arasında 2 kez kameraya baktım, özledim çünkü Cem’i belki odadadır bir bakayım Pıtırıma dedim, nitekim şansıma 2’sinde de odadaydı. İlkinde tam ben açtığımda odaya giriyordu, içeri girdi yerdeki balonu aldı, koltuğa oturdu, televizyona bakıyor gibi geldi önce ama yoo kapalı gibi televizyon, öylece oturdu 30 sn. kadar sonra içeriden Raşide teyzesinin sesi geldi “Ceeemmm”, Ceeemmm’de dedi ki: “Neeee”. Ayy allahım nasıl yani ??! Öncelikle sen ne zaman öğrendin “ne” kelimesini, sonrasında da çok ayıp “nee” denmez yahu. Sen bana “Anne” dediğinde ben sana “nee” mi diyorum her zaman ama her zaman “Efendim canım” diyorum, nereden çıktı bu “Neee” diye düşündüm ama ne yalan söyleyeyim biraz da hoşuma gitti, güldürdü beni :)
İkinci bakışımda ise Raşide teyzesi elinde kitapla geldi odaya Cem’le birlikte, oturdular koltuğa, başladı Raşide teyzesi kitap okumaya Cemtos’a, önce ciddi ciddi dinledi, biraz sonra bildiği kelimeleri saymaya başladı, tabii önce “Aydede” ile başladı, bu arada Raşide teyzesi azimle okuyor kitabı, ardından oturmaktan sıkıldı, indi koltuktan tırmandı tepelere bir şeyler yapmaya başladı, bir yandan da bir şeyler söylüyor ama Raşide teyzesi aynen devam, pes etmedi. Çok güldüm çok.Dün sabah evden çıkmak üzereyken uyandı, Reha kucağına alıp kapıya geldi, benim hazırlanmamı izliyorlar, çizmelerimi kutusundan çıkarttım, ayağımı içine soktum ki bir şey hissettim çığlık atıp ayağımı çektim. “Ayyy Reha bunun içinde bir şey varrrr” dedim, çizmeyi tepe taklak çevirdim, içinden magnet düştü çiçek şeklinde, Reha’nın kucağında başını babasının omzuna dayamış emzikli cüce gülmeye başladı oradan, meğer bu anı bekliyormuş demek ki, kim bilir ne zaman koydu :)
Biraz önce bu ayda ki gelişimi ile ilgili birçok yazı okudum. Neler yapabildiklerini karşılaştırdım. Hepsi tamam, gelişimi normal. Neler yapıyor ondan da bahsedeyim. Minicik bebekti cep telefonu ve kumandaya ilgi duymaya başladığında, bu nedenledir ki koltukta otururken kumanda uzaklardaysa Cem kumandayı verir misin dediğim de hiç tereddüt etmeden kumandayı alıp getiriyor, fakat dün akşam beni şaşırttı. Yemeğini yedirdim oyun odasına geldik kumandayı aldım elime, oturdum koltuğa, bastım düğmeye açılmadı televizyon, üzerinden kapatılmış. Cem yerdeki oyuncaklarıyla oynuyordu o esnada, Cem televizyonu açar mısın dedim, kaldırdı kafasını bana baktı, elindeki oyuncakları yere bıraktı, arkasını dönüp televizyonun düğmesine bastı pompik parmağıyla ve tekrar dönüp oyuncakları ile oynamaya girişti. "Teşekkür ederim Cem" dedim baktı bana ve güldü. Ne kadar şaşırdım anlatamam. Yaa insan her yeni olayda ne heyecan duyuyor. Diğer taraftanda hoşuma gidiyor hizmet ediyor annesine :)
Hani Cumartesi hava güzel olacaktı, bir sürü yer aklıma gelmişti, Cem'i götürmek için koşup oynasın diye. Olmadı olamadı hava izin vermedi. "Yağ yağ yağmur teknede hamur tarlada çamur ver allahım ver sel gibi yağmur" şarkısını da bu vesile ile neredeyse öğrendi. Evet şükürler olsun barajlar doldu, çok güzel oldu, ama biz sıkıldık artık yağmurdan Pompik Cem'imle gezmek istiyoruz en kurusundan.
Bu bir dönem mi merak ediyorum, yoksa hep mi böyle başına buyruk, canı ne isterse onu yapan, yanında avazımız çıktığı kadar Ceemmmmm diye bağırsak bile bizi duymamazlıktan gelerek ne iş yapıyorsa onunla ilgilenmeye devam mı edecek, yok yok çok şükür kulaklarında sorun yok, umursamazlık var kişiliğinde.Pazar günü Nilüfer ablasına gittik, Ezgi teyzesini görmeye :) Burada durum şöyle Ezgi teyze yerine abla, Nilüfer ise abla değil teyze olması gerekirken yaş itibariyle, Çünkü Ezgi, Nilüfer'in kızı. Ama Cem; Nilüfer'e abla, Ezgi'ciğime de teyze demeyi uygun gördü, sanırım Selin'e benzetti Ezgi'yi, ama diğer taraftan da Ezgi'nin babası Gökhan'a da dede dedi :) ayyy yazarken bile gülüyorum
Nilüfer yine şahane sofrasını hazırlamıştı bu yağmurlu Pazar sabahında, hep birlikte keyifle yapılan kahvaltının ardından, hepimiz Cem'i eğlendirmeye giriştik. Nilüfer teyzesi ve babaannesi taa nerelerden Ezgi'nin sakladıkları küçüklük oyuncaklarını getirdiler.
Cem bir ilgilendi ki sormayın. 1-2 dakika baktı orasına burasına sonra bıraktı gitti. Org çıkardılar bu kez, iki tın tın o da bitti. Sonra arkadaş geldi Defne, iletişmedi :), göstermelik oyuncağa bir iki uzandı sonra çekti gitti. Her seferinde oyuncakları bırakıp gittiği yer aynıydı. Elektrikli el süpürgesi. Vuuuuuu. Artık ağzından vuuuuu sesi çıkartmak yerine ne marka olursa olsun kendi kendine açma kapama düğmesini bulup açıyor öyle yerleri süpürüyor, numaracıktan değil gerçekten yani.


Nasıl başlık ama :) hiçbir şey anlamadım derseniz haklısınız, bahsedeceklerimi birleştirdim başlık yaptım :)Abi oldu ya, cumartesi bir üst sınıfa geçti Cemboree Gymboree'de :) Başladığımızdan bu yana Play & Music sınıfındaydı, 16 ay olunca ya play ya da music seçmek gerekiyordu, tepelere tırmanmaya, hoplayıp zıplamaya bayıldığından play seçtik bu kez.

Daha önce Cem'in limon yerken görüntüsünü koymuştum, hiç tanımadığı bir yiyecekle ilk tanışmasıydı, yine Cem'e limon verdim ve hemen kamerayı açtım, ama bakın bu kez ne yaptı :) Yemedi, hatta dalga geçer gibi de güldü, yok yaaa yer miyim aldım ben dersimi :)
Akşam bizimle yemek yedikten sonra, oyun odasına gidiyoruz, oyuncakları ile oynuyor, alt alta üst üste yuvarlanıyoruz, sırtıma biniyor dıgıdık yapıyoruz, top oynayıp, goool yapıyoruz, ikimizde deşarj oluyoruz, sonra ben koltuğa uzanıp haberleri izlerkende o önce ayaklarımı gıdıklıyor gülüşüyoruz sonra kendine oynamaya başlıyor, ardından oyundan sıkılıp tırmanmaya başlıyor, bak düşersin, kafa küt olur diyorum anlıyormuş gibi bakıyor, dikkatlice iniyor aferin oğluma diyorum gülüyor yine çıkıyor :(


Sabah Cem uyurken çıkıyorum evden, akşam eve gelir gelmez üzerimi değiştirip mutfağa atıyorum kendimi, yemek hazırla, ye, topla derken epey zaman geçiyor. Peki akşam yemekten sonra 30 dk - 45 dk. oyun oynamak, azmak yetiyor mu ??? Hayırrrrrrrrrrr, çok üzülüyorum çocuğumla kırpık kırpık zaman geçirmekten, çok üzülüyorum sabah uyandığında yanında olamamaktan, diyorsunuz ki otur evinde bak çocuğuna, bunu ancak 8,5 yıl sonra yapıyor olabilirim ki o zamanda zaten koca adam olmuş olacak benden çok arkadaşlarıyla olmak isteyecek. Neyse boşuna üzmeyeyim kendimi, bir tek çalışan ben değilim, biliyorum herkeste aynı dert. Şimdi düşündüm de sanırım daha önce de ben bundan bahsetmiştim, geri dönüp yazdıklarıma bakim, ne kadar sıklıkla bu istek belirginleşiyor, çok sıksa durum fena demektir :)