24 Nisan 2008 Perşembe

SenBenCem'in SenBen'i

Ama olmaz ki madem bu blog’un ismi senbencem hani sen hani ben dedi en sonunda Cem’in babası. Biraz da bizden bahset hatta neden bloğuna bu ismi verdiğini anlat dedi. Eee haklısın Rehacığım, hadi biraz bizden bahis. Ama senbencem’i bugün anlatmayayım akşama resmini de çekeyim öyle.

Bizden birkaç resim koymak istedim bahsederken. Açtım digital albümleri, başladım karıştırmaya. İçlerinden seçtim seçtim seçtim ama bir tarihten sonra ikimizin hiç resmi olmadığını fark ettim. Evet bildiniz Cem’in doğumundan bu yana Reha ile şöyle sarmaş bir resmimiz yok :) Aaaaa olmaz böyle bundan sonra bizi de çekelim ama….

Çok gezemedik, başbaşa çok tatil yapamadık, ilk tatilimiz balayıydı, ikinci tatilimizde 7 aylık hamileydim, hoplayıp zıplayamadım. Eeeee be kardeşim pıt diye niye hemen çocuk demeyin, yaptıksa istedikte yaptık, aman geç kalırım hiç yapamam diye korktum, eee yaşımız kemale erdi. Bana annane Reha'ya dede mi desin sonra çocuk.

Hem ne var Pıtırım biraz büyüsün onunla gezeriz bol bol. Görmediğimiz yerleri onunla görür ona da anlatırız.

Reha bu aralar kendini mutfağa adadı, yanlış anlaşılmasın yemek yapmak maksadı ile mutfağa adamak değil, gerçi çook güzel yemek yapar kendisi, benden fırsat buldukça girer mutfağa, ama bu kastettiğim yenilemeyi düşündüğümüz mutfak. Ikea'dan yaptırmaya karar verdik, sayfasında "kitchen planner" var. Yüklüyorsun bilgisayarına nasıl istiyorsan yapıyorsun kendin, çekmecelerin içine varıncaya dek oluşturabiliyor, 3D görebiliyor hatta kaça mal olacağını bile hesaplayabiliyorsun. Süper süper. İşte günlerdir Reha bu çizim programı ile alternatif çizimler yapıyor sabah 4'e 5'e dek. İyi de oluyor Cem uyandığında benim kalkmama gerek kalmadan o uyutuyor ayakta olduğu için.

Çiz canım çiz her gece çiz taa ki Cem geceleri deliksiz uyuyuncaya dek çiz... :)

Bizim hakkımızda yazayım dedim ama yazabilecek o kadar çok şey var ki nereden başlasam neler anlatsam bilemedim. Film şeridi geçer ya gözlerin önünden benimde geçti geçmesine de hangi kareleri kesip kullansam bilemedim. En iyisi ben şimdi yazmayayım, şu film şeridindeki karelerden birkaç tane seçip öyle yazayım. Ama resimleri seçtim ya hani, işte onları eklemeden geçmeyeyim dedim.

21 Nisan 2008 Pazartesi

Bu kez de Noel annane

Bu kez anneannesi yurtdışı seyahatinden döndü ve Cem yine donandı :) Alma dedim, çabuk büyüyor azıcık giyiyor dedim. Yok almış almış almış. “Ne yapayım insan görünce dayanamıyor” diyor anneanne. Kitaplar bile almış, başladık şimdiden öğretmeye hayvanları, hangi hayvan nasıl ses çıkarır, bu aralar bunu anlatan kitabımızı açıp bakıyoruz sık sık. En zor çıkardığım ses domuz sesi :) kık kık kık sesini genizden çıkarmak ne zormuş. Bir çok kitapçık var bu kitap setinde, biz hayvanlarla başladık. Bir diğer kitapta müzikli o da çok ilgisini çekti, zaten içinde müzik olan her şey onun ilgisini çekebiliyor.


Mevsimler değişti bahar yapmaz oldu. Nitekim yaz geldi İstanbul’a. Pazar günü Özgürlük Parkına gittik, hava çok sıcaktı ve ilk kez Cem’e kısa kollu giydirdim, tombik kolları ile çok yakışıklı oldu oğlum. Daha önce güneşte fazla kalıp yanan pıtırıma bu kez şapka takmayı da ihmal etmedim. Dersimi almışım gibi gözükse de hayır almamış olmalıyım ki güneş kremi almayı unutmuşum yanıma, korktum bu kez de kolları yanacak diye, ama neyse ki yanmadı.

Kalabalık yerlere yeni yeni girmeye başladık. Cumartesi de Ikea’ya gittik orası da oldukça kalabalıktı, Özgürlük Parkı da hınca hınç doluydu Cem nereye bakacağını şaşırıyor bu insan kalabalığını görünce ve fıkırdamıyor hiç, ehhh iyi de oluyor biz de rahat rahat gezebiliyoruz.

Gün geçtikçe pıtırım hareketlenmeye, sosyalleşmeye başladı. Boş vakitlerinde :) özellikle altını açtığımızda ayaklarını tutup konuşuyor bazen susmayacak gibi geliyor, favori kelimesi “baabob”. Artık rahatlıkla dönebiliyor, sırtüstü bırakıp 1 dakikalığına yanından ayrılıp geri döndüğümüzde yüzüstü dönüp bıraktığımız noktadan çook uzaklaşmış buluyoruz. Bir de yürüyesi var, sürekli ayakta durmak ya da yürütülmek istiyor, ayy bu yeni nesil pek hızlı gelişiyor yahu.

Pıtırım böyle hızla gelişirken bende kendime daha rahat zaman ayırabiliyorum. Uzunnnn zaman sonra ilk kez bu haftasonu geç saatlere dek oturabildim, DVD izleyebildim, yaşasın artık eski yaşamıma geri dönüyorum galiba.

Pıtırım büyüdükçe tadı kat kat artıyor yaşadıklarımızın, allahım ne iyi yapmışızda Cem’i yapmışız :)

7 Nisan 2008 Pazartesi

Yoğun istek üzerine son halim


Yok mu yeni resim diyenlere sevgilerimle....

Noel teyze


Teyzesi Amerika seyahatinden döndü bir noel baba misali. Cem’in noel teyzesi, neler almış neler pıtırına. Ahhh bir yaz gelse de o kıyafetleri giyse yakışıklığını perçinlese. Hele mayosu süper süper, giydirdim hemen altındaki koca bezin üstünde biraz komik durdu ama olsun çook yakıştı çok. Tatili bekliyorum sabırsızlıkla, o kadar da çook var ki. Temmuz sonu bizim tatil, geçer mi zaman. Geçer geçer Cem doğduğundan beri zaman o kadar hızlı akıp gidiyor ki, klişe bir söz ama gerçekten zamana yetişemiyorum.

Kıyafetler bir yana aldığı oyuncak gerçekten çok keyifli. Bowling oynamasını öğrenecek pıtırım. Karakterler şeklindeki labutları şirin topu ile devirecek ayaklanınca. Karakterler çok sevimli ben daha önce onları tanımıyordum ama internetten araştırdığımda Amerika’da çocukların çok sevdiği bir kahramanmış ve filmleri, kitapları, oyuncakları varmış. Adı “ eebee”


http://www.eebee.com/

Bu arada yine Reha ve ben sabırsız davranıp, daha erken olduğunu bile bile hafta sonu Cem’e aktivite masası ve araba aldık. Belirtmek istediğim bir şey var. Bildiğim 3 markanın yürümeye teşvik eden arabası var. Bunlarda bir tanesi katlanıp üzerine oturabileceği arabaya dönüşüyor, çok sevimli bir araba ama yürümesine yardımcı olacak pozisyona getirdiğiniz de görüyorsunuz ki ön kısmı adım atmasını engelleyecek, ayağı çarpacak gibi gözüküyor, alan dar tutulmuş iç kısımda, keza diğer marka da aynı şekilde. Biz Chicco aldık, fiyatı diğerlerine göre biraz daha pahalı ama ön kısmı daha geniş adım atarken ayakları çarpmayacak şekilde dizayn edilmiş.


Ahhh bir kullanacağı zaman gelse…

3 Nisan 2008 Perşembe

Çalışan anne = Çocuğunu özleyen anne

Çalışan anne olmak zor işmiş. Akşam 18:30’da evde oluyorum, hemen ellerimi yıkayıp üzerimi değiştirip Cem’i kucaklıyorum. Ayla ablası gidiyor, kalıyoruz üçümüz baş başa. Babası Cem’le ilgilenirken ben akşam yemeğini hazırlıyorum. Cem'in izin verdiği hızda yemeğimizi yiyoruz. Gün aşırı banyo yapıyor Cem, şayet banyo günüyse yemeğin ardından saat 20:00’de banyoya sokuyoruz, 20:30 mama vakti ve de 21:00 uyku. 21:00 geç diyorlar bebeğin uyuması için ama Cem ile akşamları 2,5 saat bile yetmiyor ki. Nitekim bazı akşamlar o uyurken sürekli onu öpüyorum. Sık sık uyanmasından şiddetle sikayet bile etsem bazen uyansa da görsem diye bekliyorum. Gece uyandığında önce fıkırdanıyor, bu fıkırtılar beni uyandırıyor, hemen kalkıp odasına gidiyorum, karanlıkta ona bakıyorum beni görür görmez hemen gülüyor, ahh işte o gülümseme yataktan gözlerimi bile açamadan kalkmaya zorlanan beni mest ediyor amannnn canım feda, uykularım feda bu küçük adama diyorum. Alıyorum kucağıma o minik kafası sağa dönüyor sola dönüyor neye bakıyorsa karanlık odada. Sonra bana bakıp yine gülüyor, cin gibi gözler ahhh diyorum uyumaz bu, yandık. Yine de kucağımda pış pış pış yapıyorum anında gözler kapanıp uykuya dalıyor. Ohhh yaşasın uyudu, koyalım bakalım yatağına, sırtı yatağa değdiği an gözler fal taşı açılıyor, bu işlem bazen 3 – 4 kez tekrarlanıyor en sonunda ben ağlamak üzereyken sızıyor. Koşa koşa yatağıma atıyorum kendimi 3 saat sonra yine aynı film sinemalarda.

Böyle böyle sabah oluyor saat çalıyor, kalkıp hazırlanma zamanı geliyor. Giyinip çıkacağım, ama o uyuyor, offf keşke uyansa diyorum çıkmadan öpsem pıtırımı. Yok ama uyandırmaya gönlüm razı olmuyor mecburen o melek yüzünü görmeden gidiyorum işe. Bazı sabahlar ise ben çıkmadan uyanıyor hemen yanında gidip “günaydınnnnn” diyorum hemen gülüyor o güzel ağzını açarak, sarılıyorum öpüyorum öpüyorum, kokusunu içime çekiyorum. Ohhh işte güne güzel başlamak bu. Günüm keyifle geçiyor Cem ile öpüşüp koklaşıp güne başlayınca.

Çalışan anne demek bebeğini özlemek demek…

2 Nisan 2008 Çarşamba

Küçük Adamım


Demiştim ya daha önce beklentilerin sonu yok, hep bir sonraki aşamayı bekliyor insan heyecanla ve her seferinde yaşanılan mutluluk hissi.

Küçük adamım, gittikçe gerçek bir küçük adam oluyor. Artık destekle olsa da oturuyor, midye kabuğu gibi hemen öne doğru kapanıyor, hedef ayaklar. Ayaklarını çoook seviyor ahh bir de o bezelye parmakları ağzına sokabilse….Kucağımızda otururken önünde masa varsa en keyif aldığı oyun eliyle şap şap şap masaya vurmak, ama sağ elini kullanıyor genellikle. Sağ el önemli işlerde kullanılıyor, masaya şap şap sağ elle vuruluyor o önemli iş çünkü ama masanın kenarından tutmak sol elin işi. Bu önemli işleri yaparken yüz ifadeside işin ciddiyetine uygun dudak büzülmüş kaş çatılmış.

Bu küçük adam geri vitese takılı kalmış, ne zaman yerde yüzüstü bıraksak hep ama hep geri gidiyor. Ayla ablası yere koyup meyvesini hazırlamaya gitmiş geldiğinde koyduğu yerde bulamayıp panik olmuş, bir bakmış ki geri geri koltuğun altına girmiş oradan Ayla’ya bakıp gülüyor. Eee bu bıdık ne zaman 1. vitese geçecek.

Ek besinlere başladık yavaş yavaş. Elma ile başladık, cam rendede rendeledim, pütürlü alışsın diye arkadaşımın da tavsiyesiyle süzgeçten geçirmeden verdim, ilk gün yüzünü büzüştürerek zorla yedi ama sonra sevdi. Şimdi elma – kivi karışımı sabah, havuç – kabak karışımını öğleden sonra veriyoruz, hapur hupur yiyor. Artık yeni tatlar denemenin zamanı geldi ve bende internetten faydalanarak neler vermemin gerektiğini araştırdıktan sonra liste ve zaman planı hazırladım. Bu planı Reha’ya mail attım. Reha’nın cevabı çok hoşuma gitti, onun üzerine yazmak istedim zaten. Şöyle demiş Cem’in babası : “ Hande, Şimdi bir garip hissettim cidden bu adam büyüyo yahu. (Yiyebileceklerine bakılırsa) ”.

Evet bu adam büyüyor hem de hızla.