31 Aralık 2008 Çarşamba

Limon nasıl yenir ???

Cemcik isteklerini ıhh ıhh'la anlatıyor ya, geçen akşam, hatta hangi akşam olduğunu da söyleyeyim çünkü görüntüdeki müzikten de anlaşılıyor Aşk-ı Memnu akşamı :) yemeğimizi yerken Cem yemeğini bitirmiş yanımızda bize eşlik ederken yine başladı ıhh ıhh'lara, annecim ne istiyorsun, o da bilmiyor ne istediğini, baktım masaya ona verilebilecek birşey de yok ki, ne versem ne versem buldum, Limon :) Nasıl fikir, çok ayıp etmişim değil mi :) ama limonunda tadına baksın istedim :)

Canım Cem'im ben seni yerim.

30 Aralık 2008 Salı

Yoksa ben deli miyim ???

Valla deli miyim divane miyim bilmiyorum ama Cem henüz 14 aylık olmasına rağmen (yani o daha bebekkkk) ben onun yenidoğan resimlerini gördükçe bir tane daha bebek istiyorum.

Dün bende olmayan resimler buldum Selin'in bilgisayar'ında, Cem'in bebeklik resimlerini :) Minicikmiş, ufacıkmış, özlemişim o hallerini aynı zamanda unutmuşum da. Yenidoğan bebekleri gördükçe çok istiyorum bir bebek daha. Hem artık daha tecrübeliyiz Reha da bende. Artık nasıl emzirilir, göbeği nasıl düşecek, yıkayabilecek miyiz vs... gibi korkularımız da yok. Ne gerekli biliyoruz, gereksiz şeyler almayız bu sefer, hem Cem'in tüm eşyaları anneannesinin ardiyesinde, yeni bir eşya almaya da gerek kalmaz, doğal olarak maviler olmasına karşın eşyalar arasında, hep renkli giydirdiğimizden kız olsun erkek olsun giysiler, eşyalar da kullanılabilir.

Bakmayın böyle yazdığıma öyle bir ihtimal yok, sadece resimlerin etkisiyle ortaya çıkan düşünceler bunlar, yoksa dediğim gibi Cem daha bebek, yeni bir bebek demek onun bir anda çocuk olması demek abi (ağabey demek garip geliyorda) olması demek ki biz bunu henüz istemiyoruz, onun her dönemini doğal sürecinde yaşamasını istiyoruz.

Hem onunla başa çıkamıyorum yaramaz mı yaramaz, yerinde duramıyor canımızı çıkarıyor, bir tane afacan şu an için yeterli, yine o resimler arasında bir dosya vardı Cem'in anneannesinde kaldığı bir gün Selin'in çektiği resimlerin bulunduğu, Selin dosyanın adını "Yaramaz Cem" koymuş, o derece yani :)



Neyse, bir anda içimden gelenleri yazıverdim...

29 Aralık 2008 Pazartesi

İki sıfır sıfır dokuz hadi gel bekliyoruz :)

Kaç gün kaldı şunun şurasında yepyeni bir yıla, ama iş, güç derken yazamam diye bugünden yazmak istedim, kutlamak istedim Yeni yılı, ama önce olmazsa olmazlarıma göz attım, yeni yazıları okudum, sevgili Primarima'nın yazdığından etkilendim.

Çok güzel yazmış Primarima, 31 Aralık ile ilgili; "Hepimiz pek bi yeni yıla ve getireceklerine hazır hissediyoruz kendimizi. Oysaki ertesi gün, güneş doğduğu anda ve bizler bir önceki günün yorgunluğu ile uyandığımızda bi bakarızki, peri tası tarağı çokdan toparlamış gitmiş. EE nolcak şimdi? Önümüzdeki 31 Aralığı mı bekleyeceğiz?" demiş. Gerçekten de böyle hissetmiyor muyuz ??? Yeni yıla girdiğimiz gün hayatımızda her şey değişecek yeni güzel bir sayfa açılacak gibi, halbuki .... Madem öyle her günü 31 Aralık'mışcasına yaşamalı.

Rüzgar gibi geçti yine koskoca bir yıl sağlık mutluluk, huzur içinde, tabii ki zaman zaman sağlıksız, mutsuz ve huzursuz olduk ama geçti gitti herşey, önümüzdeki koca yılı da yine böyle sağlıkla, neşeyle, huzurla, mutlulukla geçirmeyi diliyorum bizim için sevdiklerim için, herkes için...

26 Aralık 2008 Cuma

Diary for babies

Çok kızgınım kendime çoook. Hani şu bebeklere doğumda hediye gelir ya "günce", bana da gelmişti, çok mutlu olmuştum, oley bıdığımın herşeyini yazacağım demiştim. Yazmaya başladım doğum iznindeyken, ama doğum izni bitip işe başladığımda içinden çıkan CD'yi yükledim bilgisayarıma ve teknolojik bir insan olduğumdan !!? artık bilgisayarımdan devam ettim kayıtlarıma.

Makinamda sorunlar çıkınca artık formatlatmanın zamanı geldi diyerek içindeki herşeyimi external harddisk'e kaydettim. Ardından makinam formatlandı, her şey süper makinamdaki sorunlar halloldu, hızlı da çalışıyor. Amaaaaaa çocuğumun güncesi gitti :( ühühühühhüüü. Ve ben bilgisayarda kaydettiklerimin hiç birisini evdeki kitapçıkta yazmadım.

Neyse yapacak birşey yok. Bu doğrultuda sizlere bir tavsiyem var, bir site, adı bebelog, bebeğinizin logunu tutuyorsunuz :) Adresi : http://www.bebelog.net/, girin, üye olun bir gözatın derim.

Kayıt olup, bebeğinizle ilgili herşeyi kaydedebiliyorsunuz, aynı zamanda bebekler için facebook :) Başka üye bebekler ve ailelerini arayıp bulabiliyorsunuz. Hem ayrıca ilk başta doğum öncesi, doğum sonrası diye seçim var yani hamile iseniz de kullanabiliyorsunuz burayı.

Hamileyseniz doğum öncesi hangi bilgileri tutabildiğinizi bilmiyorum girip bakmadım ama kucağınızdaki bıdığınız için Günlüğüm, ilklerim, sağlık cetvelim, fotoğraf / ses / videolar ve ziyarteçi defteri, eee daha ne olsun değil mi ?

Üzgün ben bundan böyle oradan gireceğim Cemtos'umun bilgilerini.

24 Aralık 2008 Çarşamba

Kış kışt...

Karlar düşer, düşer, düşer ağlarım... ben kış geldi diye ağlıyorum ama, yazı seviyorum, kıştan nefret ediyorum, renkler bile daha sıcak, rengarenk herşey. Kışın renkli giyinmek bile içimden gelmiyorum, siyahlara bürünüyorum, dışarısı gibi, içimde kısmen siyah oluyor aslında gri. Mutsuz değilim ama çok mutlu da hissetmiyorum kendimi, keyifsiz oluyorum. Sabah karanlıkta kalkmak ya da kalkmak zorunda olmak sıkıyor beni, halbuki yazın aydınlığa uyanmak, keyifle kalkmak yataktan başka güzel.

Yok valla mutsuz değilim, bu meymenetsiz hava içimi sıkıyor sadece, bir de evde olmak istiyorum bıdığımla olmak, onunla büyümek istiyorum. Çok özlüyorum sabahtan akşama. Ne işim var burada benim diyorum bazen, niye çocuğumun yanında değilim. Niyesi belli, onun geleceği için. Neyse gittiği yere kadar gidecek.
Cemcik haftasonu ilk kez şu alışveriş merkezlerindeki paralı oyuncaklarla tanıştı, çok hoşuna gitti şaşkınlığının yanında, hayretle baktı onlara. İlk bindiği uçak içinde yanına oturduğu oyuncak şaşırtı onu, sonrasında parkta arkadaşlarıyla karşılıklı bindiği tahterevalli de karşıda oturan şaşırttı onu, bakışları süperdi "bunlar kim yaaa" der gibiydi.







Her gün bir yenilikle, bir gelişimle, bir farklılıkla karşılaşıyorum ve hayret ediyorum, koca adam oldu gibi geliyor, dediğim dedik çaldığım düdük misali ne isterse yapıyor, yapamazsa yaptırıyor. Ağzı kelime dolu mır mır mır bişiler söylüyor kendince ama henüz net değil, anne, baba, ditti, gel, adda, mama, zaten 14 aylıkken 6 kelime söylerlermiş :) ama Cem "aç de" diyorum aç diyor, yani şunu de bunu de ne dersem kendince söylüyor, biraz önce Raşide teyzesi aradı arkadan sesi geliyordu "aydede, aydede" :) ayyy yiycem onun minik ağzını, aydede demeyi öğrenmiş bugün, galiba çenesi düşük olacak annesi gibi :)

Aaaa bir de domain aldım, artık http://www.senbencem.com/ adresinden de bu sayfaya ulaşabiliniyor. Henüz o adresi hayata geçirmedim üzerinde çalışıyorum fırsat buldukça, o nedenle buraya yönlendirdim şimdilik.

Kışı sevmiyorum....

17 Aralık 2008 Çarşamba

Bayram seyran derken uzun bir yazı...

Öncelikle belirtmek isterim ki, HTML kodu o kadar güzel bozmuşum ki artık düzelmiyor, yani yorum hala yazılamıyor ve ben uzman yardımı alıncaya dek ne kadar yazık ki bu durum devam edecek. Bayram tatili sonrası hemen yazmaktı niyetim, ama bazı resimler elime geç ulaştı, Cem'in teyzesi günlerdir resimleri verdi verecek, getirdi getirecek. Eee resimsiz de yazı yazmayı sevmediğimden, tüm resimler tamamlanmadan yazmadım.

Cem'in babaannesi geldi, özlemiş çok bıdığını, giysi, oyuncak getirmiş, en güzeli de müzik aletleri, kurtulduk gitarı istemesinden, artık kendi müzik aletleri varya onlarla müzik yapıyor :)

Nereden başlasam onu da bilmiyorum. Bayram öncesinden başlayayım, Cumartesi sabah yine Cem okula gitti :) Reha dalga geçiyor benimle "ne okulu allah aşkına, ne meraklısın çocuğu öğrenci yapmaya, okula göndermeye" diyor. Okul değilmiş orası. O zaman Cemboree Gymboree'ye gitti :)




Neyse işte Gymboree çıkışı caddede bulduk yine kendimizi, daha sonra anneannesi ve teyzesi de geldi, gezdik, eğlendik, Cemtos'a yılbaşı hediyelerini aldık hepimiz, denemeden almıyoruz artık, yoksa mutlaka değişim gerekiyor. Teyzesine pek düşkün, hatta hayran, onu görünce çıldırıyor. Nitekim o günde gördüğünde koşarak gelip sarıldı, ayyy büyüdü de koşarak sarılmaya başladı.



Bayram bizim için 9 gün değildi öncelikle onu belirtmek isterim, Cuma çalıştık valla. İlk gün babaannesinde bayram yemeğindeydik hep birlikte, Cemtos kalabalıkta artık daha mutlu ve keyifli oluyor, eee tabii istediğini birisine yaptıramazsa bir başkasına yaptırabiliyor.

Ve her bayram olduğu gibi Ayfer teyzesine gittik oraya gitmek Cemtos'a da eminim ki çok keyif veriyor ama en çok bana, orada olmayı, o küçük evde kalabalık olmayı, o küçük mutfaktan çıkan lezzetli yemekleri şen şakrak yemekten inanılmaz keyif alıyorum. Ezgi ablasının o gün çekilen, facebook'a koyduğu resmi de koymak istedim, pek güzel süslemiş.

Aslı ablam bizi çağırmadı Cem'i çağırdı yine, alıştık biz buna, artık kimse bize ilgi göstermiyor varsa yoksa Cem. Geçen sene bu bayram olduğu gibi yine Sapancadaydık, yine kalabalık yine Cem mutlu. Şansımıza hava da pek güzeldi, ohhh temiz hava, süperdi valla. Burada yaşadığımız enteresan olay, Cem'in ay'a takılması, sürekli ay'ı gösterip ıhh ıhh yapıyor. Bu arada artık isteklerini ıhh ıhhh ile dile getiriyor. Ayyy ıhh ıhhh'da ben sana ay'ı nasıl verim annem, aydedeyi tutamayız. Yok inat etti tutacak, Cintos Aslı Teyzesi küçük fener gibi bişi buldu, tuttum tuttum diyerek ani bir hareketle cebinden o feneri çıkartıp verdi buna, ohhh rahatladık. Aydede elinde :)




Böyle işte rüzgar gibi geçti gitti tatil, bişi anladık mı ??? Hayırr. Neyse buna da şükür 2009'da böyle uzun tatil hiç yok.

Küçük adam artık bardakla içiyor yavaş yavaş. Pek meraklıydı bardakla içmeye, bende plastik bardaklar aldım renk renk, onlarla veriyorum suyunu, önce içiyor biraz, sonra biberondan kalma alışkanlıkla sallamaya başlıyor bardağını :) sular foşşşş...

Haftasonu masal kitabı almaya gittik, çok güzel masal kitapları var ansiklopedi gibi, içinde bir çok masal'ın bulunduğu, akşamları yatırırken okumak için, müziğin yerini masal'a bırakalım dedik, ayyy daral geldi Lullabies'lerden hatta öööggg geldi. Ama olmadı masal kitabı almaya niyetli gittik, oyuncak aldık çıktık. Şu konuşan köpekçik var ya işte ondan, bu arada torbayı Cem'in arabasına astık geziyoruz alışveriş merkezinde, arabayı Reha itiyor, sürekli şu sesi duyoruz "Sarıl bana" Aaaaa Reha çok ayıp :) Oyuncak'ın bir yeri arabanın bir yerine temas ediyor her adım atılıp Reha'nın dizi torbaya çarptığında, oyuncak torbanın içinden bağırıyor sürekli "Sarıl bana, Sarıl bana" :) Çok sevdi Cemtos bu köpekçiği, haa birde kocaman Winnie the Pooh var evde Ceyda teyzesinin doğumda getirdiği, kendinden büyük birde ona pek hayran bu aralar.

Hani daha önce bahsetmiştim ya yatağının yanında yatıyoruz uyuturken, üzerine yatabileceğimiz ama kullanmadığımda yatağının altına sokabileceğim birşey yaptıracağım diye, işte onu yaptırdım epey zaman önce, bizim bıdık onu o kadar benimsedi ki önceleri uykusu gelince gidip yatağın altından çekip çıkartıyor, kendi yatıyordu üzerine. Ama artık oyuncaklarını yatırıyor, şu favorilerini. Dün akşam yine oyun odasında oynarken, kalktı gitti odasına, sonra geldi ite kaka, çekiştire çekiştire Winnie the Pooh'yu aldı götürdü, geri geldi köpekçiği aldı, kalkıp bakim ne yapıyor dedim gördüm ki çıkartmış yine yatağın altından minderi, yatırmış iki oyuncağı üzerine, ikisinin yanında da emzik :) ağızlarına sokamamış anlaşılan, sonra beni elimden çekiştirdi, dolabının kapağını açtırttı, küçük pikesini istedi, aldı onların üzerine örtmeye çalıştı :)

Baba baba baba... Baban nerede Cem ??? "Ditti", nereye gitti "Adda". Cem kulağın nerede oğlum, kulak gösterilir, ağzın nerede, ağız açıp kapatılır, dişlerin, dişler birbirine vurulur. Cemmm cici yap annene. Görüntü şu elini şaçıma sürüyor ve hemen çekiyor, cici sadece şaça yapılır sanıyor :), bazen de bunu dediğimde kendi saçına yapıyor ciciyi, tarağını fırçasını buluyor hemen saçlarını tarıyor, hadi benim saçımı da tara diyince geliyor, saçıma sürüyor tarağını ama ters tarafını :) Cep telefonu gördüğü an hemen alıp kulağına götürüyor, geçenlerde çok net ve düzgün "Alo" dedi, ama bu 1 kez gerçekleşti. Bir de su hastası oldu, ellerini yıkıyoruz, musluktan akan suyu tutmaya çalışıyor :) suyu kapattığımızda ağlıyor, bağırıyor, banyo yaptırıyoruz, banyodan çıkmak istemiyor, oturuyor, kalkıyor, uyuyor, uyanıyor su içiyor. Su olsun da ister içsin, ister oynasın. Babaannen nerede Cem dediğimiz de oyun odasındaki kameraya el sallıyor :) babaannesini kamera sanıyor galiba :) söyledim babaannesine de hatta geçenlerde babaannesi de oyun odasında, Cem babaanne nerede dedim, hemen kameraya el salladı :) Reha babaannene el salla diye diye ...:)

Birde şu "Adda" durumu var, yazın hergün parka gitmeye alıştı, havalar soğudu eskisi kadar çok çıkmıyor, çıkıyor ama yazın olduğu kadar uzun kalmıyor, aklı fikri "Adda"da, işin kötü yanı sokak kapısını açmayı artık beceriyor :( Kaçıp gidecek adda diye korkuyorum :)

Biz ayakkabılarımızı karı koca kutuda saklayanlardanız, kapıdan girer girmez dolaptan kutuları çıkarır içine koyarız, geçen gün girdik içeri, ayakkabılarını ve montunu çıkarttım, kendiminkileri çıkarırken bir baktım, açtı dolabın kapağını çıkarttı kendi ayakkabı kutusunu, kapağını açtı, ayakkabısını koydu içine, kapağı kapattı. Çok şaşırdık, anladık ki her gördüğünü yapıyor ve yapacak, çok dikkatli olmalı çooook.


Magnetlerime fena takmış durumda, eee bende onlara pek değer verdiğimden, şöyle bir yöntem buldum, lastikten yapılmış magnetler dolabın alt kapağında benim kıymetlilerim dolabın üst kapağında, o aşağıda oynuyor ben yukarıda :)

Cemim öpülmeyi, sarılıp sıkılıp mıncıklanmayı sevmiyor, ağır abi :) Ama olmuyor ki insan şöyle doya doya mıncıklamak, sarılıp resimler çekmek istiyor, tuttum sıkı sıkı kendim çektim ikimizin resmini, görüleceği gibi, ben pek mutlu, o pek mutsuz. Ama napim başka yolu yok.

Haaa ben mi iyiyim iyiyim soldan gelmiyorlar, takmıyorum hiç birşeyi, takmayınca gelmiyorlarmış, bir de B vitamini içiyorum hergün. Bir de civanperçemi çayı. Bir yazıda diyor ki : "Arada bir civanperçemi çayı içmiş olsalar, kadınlar pek çok problemle hiç karşılaşmazlardı!". Buyrun okumak bilgilenmek isterseniz http://www.bitkisel-tedavi.com/civanpercemi.htm

Sevgili günlük bu yazımı da burada bitiriyorum. Çok uzun yazmışım zaten.

2 Aralık 2008 Salı

"No Comment" valla yorum yok

Sevgili Ebru ve Rima'da mesaj kutusuna yazarken konuya değinmiş, "Yorum nereden bırakılıyor bulamıyorum deli oldum" demiş :) Ne desen haklısın. Benim blog'umda yorum yapılmıyor, yapılamıyor, sanki çok anlarmışım gibi HTML code'da bişiler denerken yorumla ilgili kısımları uçurmuşum sanırım. Düzeltmeye çalışıyorum fakat henüz başarıya ulaşamadım.

Demeyin sakın ne biçim blog bu bir yorum yapalım diyoruz yapamıyoruz. Valla düzelteceğim, uğraşıyorum. Bu arada mesaj kutusu ile idare edin, her ne kadar onunda karakter limiti olsa da hiç yoktan iyidir.

"Roseola Infantum" sanki bir çiçek ismi gibi, halbuki...

İsmi güzel, "Roseola" hani hoş bişi gibi değil mi sanki çiçek ismi gibi ama kendisi kötü bir hastalık. Roseola Infantum yani 6. hastalık, yani gülcük, yani 3 gün ateşi olarak adlandırılan, önlemi olmayan, ilacı olmayan, tedavisi olmayan, aşısı olmayan bir hastalık. Sen gel benim çocuğumu bul. 6 ay - 2 yaş arası çocuklarda görülen bu hastalık 39 - 40 derece yüksek ateşle başlıyor, bazen bu ateşe burun akıntısı, boğaz ağrısı, kusma ve ishal de eşlik ediyormuş. İştahsızlık ve halsizlik yapıyormuş. Ateş aniden kaybolup yerini yüz, boyun ve gövde de beliren döküntülere bırakıyormuş. 2 gün içinde bu döküntüler de kaybolup gidiyormuş. Bağışıklık sistemi normal çocuklarda, herhangi bir komplikasyona yol açmadan iyileşiyormuş, tüm bunlar olurken anneler ve babalar kafayı yiyorlarmış :)

Evet bu kadar, 6. hastalık denilen buymuş, kendisiyle Perşembe akşamı tanıştık, biz onu pek sevmedik ama o Cem'i çoook sevdi. Akşam başladı en son 39,4 dereceye ulaştı ateş, burun akıntısı da var. Daha önceki ateşlenmelerinin neticesinde elimizde her türlü ilaç mevcuttu allahtan. İlaç verdik, compress yaptık, biraz düştü ilacın etkisi bitmesine yakın yine yükseldi. 3 gün zor 3 gece uykusuz geçti, pazar günü birden kesildi ateş, ohhh çok şükür dedik, dün sabahta döküntüler başladı, anladık bu 6. hastalık dedik ama yine de Acil'in yolunu tuttuk. Evet oymuş yapılacak da hiçççç birşey yokmuş.

Tüm bunların yanında Cem'in bir de öksürüğü var, düzenli öksürük şurubu veriyoruz ama pek işe yaramadı henüz, dün akşam zirve yaptı öksürük, dalıyor öksürüyor uyanıyor, dalıyor öksürüyor uyanıyor, bütün bir gece böyle geçti zaten perşembe gecesinden bu yana o da bizde uykusuzluktan ölüyorduk, aman neyse ki ateş bitti uyur diyorduk ki, bu öksürük daha da beter etti, gözümüzden uyku aka aka kalkıp işe gidiyoruz. Herşey bir yana pek huysuz oldu, sürekli mızıldanıyor. Annem dedi eskilerin bir sözü varmış "Hastalandığına yanmam huyunun değiştiğine yanarım" diye.

İşin sevindirici bir tarafı var, bol bol su içiyor. İçerdi de bu kadar çok değil, biz verirsek içerdi şimdi gece gündüz her yerde bir bardak sürekli nerede görürse içiyor. Ahh söylemeyi unutmuşum bu hastalık esnasında bol sıvı alması gerekiyormuş.

Böyle işte; 6. hastalık geldi ve gitmek üzere. Neyse ki 1 kere geliyormuş bir daha uğramıyormuş :) 

27 Kasım 2008 Perşembe

Soldan soldan geldiler ama sonra gittiler, bir sürü ders verdiler

Son zamanlarda başımın sol yanında uyuşukluk, karıncalanma ve seyirme hisleri beni çok rahatsız ediyordu, izlediğim haber programlarında da sık sık karşıma benzer durumlar çıkınca ki bunlarda benzer semptomlar neticesinde beyinde tümör olunca gerçekten endişelendim, hele üzerine dün sabah sol bileğim ve baş parmağımdaki uyuşuklukta eklenince iyice panikledim. Hemen araştırmalar yapıldı, annem ve kardeşim seferber oldu, iyi bir doktor bulduk ve hemen gittim. Netice de birşey çıkmadı ama stres ve sıkıntı yok bundan sonra dedi. Zaten migrenim vardı, sık sık tutar canımdan bezdirirdi, bu hem migren yüzünden hem de herşeyi kafaya çok takmaktan oluyormuş.

Ama bu durumdan aldığım dersler oldu, iyi oldu yani. Öncelikle anne olmanın insanı ne kadar farklılaştırdığını gördüm, insanın canının ne kıymetli olduğunu öğrendim, can tatlıymış hele ki çocuğun olunca daha da tatlanıyormuş. Ve gereksiz konulara ve insanlara fazla kafa yormamak, her şeyi kendine dert etmemek gerektiğini, bunu yaptığında tek zararı kendin gördüğüne şahit olmuş oldum. Bıdığımı düşündüm o bensiz olmaz, madem öyle kendime iyi bakmalıyım. Öncelikle rejim yasaklandı zaten ( neyse ki doğum öncesine dönmüştüm ) doğal ve dengeli beslen, öğün atlama vs. vs. ve sonrasında da huzurumu bozacak insan ve durumlardan uzak durmak. Aslında bunlar herkes için geçerli olan şeyler değil mi ?

Güleç bir resim koydum, gerçi ben hep böyleyim. Bunları yaşarken de korktum ama yine de güldüm :)

Akşam doktordan geç döndüğümden Cem uyumuştu göremedim, sabah azıcık gördüm, şimdi akşam olsa da eve gitsem diye saat sayıyorum... 6 saat kaldı :)