18 Eylül 2009 Cuma

Hayvanlar Berbat Bahçesi

Öncelikle iyi bayramlar herkese. Ne zamandır yazamadım, çok niyetlendim çok yeltendim, ama blogger izin vermedi. Noluyor anlamadım, yine başka yere mi taşısam derken düzeldi.

Hayvanların çoğunu öğrendiğinden artık Cem'in hayvanat bahçesine gitme zamanı geldi dedik ve Darıca'daki Hayvanat Bahçesine gittik teyzeyi de kapıp.

Çok üzüldük, parkın haline de hayvanlara da. İnsanlar veya firmalar sponsor olmuşlar ama yok yine de olmamış. Siz hiç koca kafalı sıska bedenli kaplan gördünüz mü mesela. Biz gördük sanki Etiyopyalı bu kaplan.

Gezdik, çoğu boş olan kafeslere boş boş baktık :) Mesela Cem tutturdu tavşan diye en sonunda bulduk tavşanların olduğu yeri ama tüm kafesler boştu, tavşan yoktu, diyorum ki acaba hani kaplan aç kalmasın diye ...

Resimlerden önce Cem'in neler gördüğünü anlatan kısa bir film var . Aaa çocuğum "leylek" gördük diyor ama ben onu eşşek anlıyorum, çocuğum bozuntuya vermiyor, madem eşşek anladı annem, bende eşşek sesi çıkartayım diyor :) Çok güldüm kendime çok. Bu arada dikkat ederseniz bir hışırtı var, ilk kez parmak boyası deniyoruz, etrafı mahvetmesin diye masasının altına kocaman bir torba serdim, konuşurken sürekli ayaklarını hareket ettirdiğinde o hışırdıyor.


Bunlarda resimler, ilk resim de teyze kucağında nereye bakıyor, hayvan pek olmadığından parkta kurulmuş çarpışan araba pistindeki arabalara :)


Bu resme yazmak istediğim bir şey var, yazmasam olmaz. Efendim biz lama'lara bakarken Selin'de bizi bu şekilde resmetmiş. Sonra fotoğraf makinasını çantasına koyup bizi çektiği noktada iken bana "Hande gerçekten tükürür mü lamalar" dediiiiiii, resimde tam önümüzde görünen lama Selin'e doğru döndü ve tüüüüüüüü diye tükürdü :)
Neyse ki bir isabet ettiremedi, ama Selin sorusunun cevabını gayet güzel aldı :)

Pek anlaşılmıyor ama işte bahsettiğim Etiyopyalı kaplan.

Bu resimde Meripoint Birthday Party'e giderken, kurabiyeciğimin doğumgününe gittik Cem'le. Fotoğraf makinamızı unuttuğumuz için doğumgünü resimlerimiz yok ama işte burada "Defne'yle Yaşamak"ta var hem de en güzelinden. Süper bir doğumgünüydü, harikaydı herşey, hamarat kadın hem 2 çocuk hem taşınma dememiş neler yapmıştı o evi nasıl süslemişti kendi elleriyle yaptıklarıyla anlatamam. Utandım kendimden, beceriksizliğimden, tam da Cem'in doğumgününe az kalmışken.

9 Eylül 2009 Çarşamba

2 ürün 1 tavsiye

İntenette gezerken 2 ürün çok hoşuma gitti, hemen paylaşmak istedim. İlki biberon kılıfları, çok sevimliler. Peluş biberonla bebeğiniz keyifle beslenecek.


Diğer ürün ise bebekler için kask :) Evet yürümeye yeni başlayan bebekler için başını düşmelere, darbelere karşı koruması için tasarlanmış, çok şirin bir görüntü oluşturuyor :)


Bayıldım bunlara ama Cem için artık geç, ikinciye inşallah :) Ayyy yok bişi valla... :)

Aaaa bu arada II. Bodrum Seferi esnasında bir gün marketten geldim, torbaları bagajdan çıkartmak için evin önünde durdum, ben arabadan inip bagajı açarken Cem atladı sürücü koltuğuna, başladı ınn ınn'a. Neyse yapsın dedim, anahtar da cebimde bir şey olmaz nasılsa diye düşündüm, başladım bagajdaki torbaları boşaltmaya, toplasan 3 dk sürdü bu iş, sonra onu indirmek için kapıyı açtım ki arabanın içi araba parfümü kokuyor, birden ağzını koklamak geldi içimden ve kokladım ki ağzı da kokuyorrrrr.

Sitedekiler kusturalım dediler, olmaz dedim, yoğurt verdiler, onu yedirdik, hemen hastaneye koştuk, yolda ne içtin dediğimizde "acı" dedi. Ama halinde bir tuhaflık yoktu.

Hastane zehirlenmelerle ilgili 9 Eylül Üniversitesi ile temasa geçip araba parfümünün içeriğindeki kimyasallar nedeni ile kesinlikle kusturulmamasının, yani midesinin yıkanamayacağını öğrenmişler.

Durum böyle olunca geceyi hastanede geçirdik sabaha kadar yarım litre serum verdiler, Cem koluna serum takılırken ağlamadı bile ama sonrasında kolunda serum ile uyumak ona ızdırap verdi, sabaha dek kolunda serum, ayak parmağında nabzı, oksijen basıncını vs. kontrol altında tutmak için başka bir alet ile kah uyudu kah ağladı, bir kaç saatte bir alınan kanlar da cabası.

Netice de testlerde hiç birşey çıkmadı, yanı azıcık ağzına almış, yani içmemiş, ama aklımda kalacağına, kendimi yiyip bitireceğime, kanı temizlendi, daha bir kanlandı, canlandı AfaCem. Yazmak şu an kolay da o gece yi yaşamak gerçekten çok zordu.

Şimdi bunu niye yazdım ??? Çocuklar bu ve benzeri kimyasalları içtiğinde sakın kusturmaya çalışmayın, o çok daha vahim sonuçlar doğurabiliyormuş.

4 Eylül 2009 Cuma

Bougainvillea

Döndüğümüzden beri bir üşengeçlik ki bir türlü yazamadım, hem üşengeçlik hem de Bodrum dönüşü adaptasyon süreci engel oldu. Oraya çok çabuk adapte oluyor Cem, ama buraya dönüşte sıkıntı yaşıyoruz bir kaç gün. Eee ama o da haklı, orada özgür, dört duvar arasında değil, kah deniz kenarında kum ve denizle haşır neşir, kah evin bahçesinde elinde hortumu çiçekleri suluyor, kah sitenin içinde abileri, arkadaşlarıyla koşup oynuyor.

Orada 2 kişilik karyola da yatarken, burada küçücük yatağı ona dar geliyor, orada herkes onun gönlünü hoş ederken, burada annesi ve babasının ilgisi az geliyor. İşte böyle neyse ki kısa sürüyor bu alışma süreci.

Daha önce de yazmıştım ya havası mı suyumu bilmem ama çok etkili gelişiminde, öyle güzel anlatıyor ki ne istiyorsa, öyle güzel anlıyor ki ona ne anlatılıyorsa.

Çokta komik bir çocuk oldu, kendine has bir espri yeteneği var, bayılıyor bizi güldürmeye, anneannesinin bahçe eldivenlerini takıyor eline onlarla çok komik olduğunu biliyor, onlar elindeyken birşeyler tutmaya çalışıyor, olmayınca da kıkırdıyor. Sepetler şapka oluyor kimi zaman, yine komik olma çabasından.

Deniz'den inanılmaz keyif alıyor, çıkmak istemiyor, artık iyice derinlere gidiyor, gidiyoruz birlikte.

Yaz başından bu yana kumda oynaması için çeşitli oyuncaklar aldık, ama her deniz sonrası bir tane eksildi, deniz aldı götürdü.


Turgutreis Belediyesi Yelken Kulubü son günlerimizde fark ettiğimiz çok keyifli bir yer. Özellikle tekne turlarının başladığı, teknelerin tek tek ayrılmaya başladığı saatlerde kahvaltıda orada olmak Cem için inanılmaz keyifliydi, her tekneye el salladı, teknelerden Cem'i farkedenler olursa onlarda karşılığında el sallarlarsa daha da mutlu oldu.



çok sevdiği Ege abisi, Cem'in uyku saatlerinin bitmesini iple çekiyor, Cem'le türlü türlü oyunlar oynuyordu, bu resimde Ege abisinin gözlüğü ve şapkasıyla.

Fatih amcası, esasen yine asker arkadaşı misali "Fatih" onu vapur'una :) bindirince dünyalar Cem'in oldu. Fatih'in vapuru sahilde dururken bile Cem pıt içine atlıyor, kendi kendine birşeyler yapıyordu.

Fatih'in birde pata pata'sı var. Motor, vespa vb. hepsi Cem için pata pata. Fatih vapur'dan başka pata patasına da bindirdi Cem'i. Haaa bir de Fatih'in Paşa'sı var. Cem ona da hayran, yemeğini yediriyor, yemek vakti değilse, mama kabının yerini bulup Sumru teyzesine pilav diyor, Paşa pilav yiycekmiş, gidip tasmasını alıp takmaya çalışıyor, Paşa'yı atta götürecekmiş. Ayy buradan da belirteyim Fatih ve Sumru, Cem ve ben sizi çooook seviyoruz haberiniz olsun :)

Önceki Bordum seferimizde anneannesi Cem'e bisiklet almıştı, ayakları pedallara yetişmeyince, bizde Reha ile pedallara gazete kağıtları ile sardık yine de olmadı, ama Afacem taş devri arabası gibi ayaklarıyla iterek gayet güzel ilerliyordu,

Buna gönlü razı olmayan anneannesi bu kez de abi bisikleti almış Cem'e, şimdiden doğumgünü hediyesi :)

Bu alttaki resimler için yorum yapmayacağım hoşuma gittikleri için koydum.


Şimdi silkinme zamanı, kendine gelmeli, yol almalı, hedeflere odaklanmalı, tam ortadan vurmalı :) Ne bu şimdi...